10 Kasım

Her 10 Kasım saat dokuzu beş geçe kendiliğinden süzülür yaşlar gözlerimden, durduramam. Üzüntü ya da kederden değil. Ata’mın bu dünya boyutundaki fiziki yokluğundan da değil. Ülkemin, dünyanın, gezegenin içinde bulunduğu “haller”den de değil. Bilirsiniz işte o halleri. Açlık, yokluk, adaletsizlik, çocuklar, ah o çocuklar.
Öyle bir ölsem Öyle bir ölsem çocuklar Size hiç ölüm kalmasa
demiş ya şair. Bilirsiniz işte… Sonra kadınlar, erkekler, insanlar, hayvanlar, ağaçlar, toprak, gökyüzü, deniz… Hiç biri değil. Ata’mın varlığının taşıdığı o yüksek enerjiden akar gözyaşlarım. Durmaz. Durduramam istesem de. İlahi aşkın yansımasıdır o yaşlar. Kim karşı koyabilir ki o aşka. Senden, benden ötedir. Sen ben yoktur, birlik vardır, teklik vardır. O yüzden ya Kurtuluş Savaşındaki, Çanakkale’deki, Sakarya’daki, Kocatepe’deki, İzmir’deki ve tüm cephelerdeki o durdurulamazlık. O yüksek enerji boyutuyla, evrenle uyumluysan kimse önüne duramaz ya, işte o duygu kaplar tüm hücrelerimi. Ondandır ya ilelebet payidar kalış da…
Ondan ağlarım ben 10 Kasımlarda…