Affetmek
İster fiziksel ister zihinsel ister ruhsal olsun, küçük büyük tüm yaralar iyileşmek ister. Organizma bu yönde sürekli çaba gösterir. Bütünsel sağlık için bu sürece bilinçli olarak müdahale etmemiz gerekir. Beden, zihin ve ruh üçlüsü sürekli birbirini etkiler, bütünsel çalışır. Doğru beslenerek, spor yaparak bedenimizi, olumlu düşünerek, olayları oldukları haliyle görüp kabul ederek zihnimizi, duygularımızı kabul edip ifade ederek ve dönüştürerek ruhumuzu sağlıklı tutarız.
Affetmek bütünsel olarak iyileşmektir.
Peki, nasıl affedilir?
Affetmek için önce fark etmek gerekir.
Fark etmek, duyguyu tanımlamak. Herhangi bir olayda, durumda tam olarak ne hissettiğinizi tanımlayıp o duygunun adını koymak kabullenmenin ön şartıdır. Bilincinde olduğumuz şeyi kabul ederiz. Konumuz affetmekse;
“Affetmek istediğim kişiyle ilgili, yaşadığım olayı düşündüğümde hissettiğim duygu tam olarak nedir?” Kendinize bu soruyu sorun.
Duygu ne?
Affetmeyi gerektiren olayların kökeninde yatan duygular hayal kırıklığı, üzüntü, değersizlik, kızgınlık, öfke gibi duygulardır. Bunların arasında en belirgin duygu kızgınlık, öfkedir. Affedemediğimiz kişiye karşı güçlü bir öfke duyarız ve bu duygu bastırsak da zaman zaman yüzeye çıkarak bizi de ilişkide olduğumuz insanları da olumsuz etkiler. Bazen farkına varmasak da davranışlarımızın, düşüncelerimizin, söylediklerimizin kontrolünü ele geçirir. Öfke; yüksek frekanslı, enerji veren, harekete geçiren bir duygudur. Enerji yükleyen bir duygu olduğu için, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde öfkeyi bırakmak istemeyiz bazen, ondan besleniriz. Bize hedef verir çünkü.
Beklentisiz olmak.
Peki, yaptığı, söylediği şeylerden dolayı birine öfke duymamızın, ona kırılmamızın, üzülmemizin sebebi nedir? Beklentilerimiz. Herkes bize iyi davransın, saygılı davransın, bizim istediğimiz gibi düşünsün, bizim istediğimiz gibi davransın isteriz ve bu beklentiler devam ettiği sürece döngü halinde aynı şeyleri yaşar, aynı kırgınlıkları, öfkeyi hisseder dururuz. Hâlbuki ilişkide olduğumuz kişilerden beklentimiz olmazsa kronik bir şekilde onlara kırılmak, kızmak, onun yüzünden üzülmek için bir sebebimiz de olmaz. Bu hiç üzülmeyeceğimiz, hiç kimseye kızmayacağımız anlamına gelmez tabi.
Örneğin çocuğunuz bazı kurallara uymuyor diye ona kızıp durmayın bununla beraber o uymuyor diye kuralsız da olmayın, kuralları devam ettirin tabii ki ve bir de strateji değiştirin.
Sizi dolandıran birini affedin, hatırladığınızda ona ya da böyle bir duruma düştüğünüz için kendinize kızıp durmayın, kendinizi kabul edin, o kişiyi de mahkemeye verin.
Hepimiz kendi değerlerimize göre yaşarız ve diğer insanların da aynı değerlere göre yaşaması gerektiğini düşünürüz. Oysaki herkes aynı değildir ve farklı olmaya da hakkı vardır. Ayrıca farklılıklarımızda da birizdir. Daha derine inersek, aslında bizde olmayan hiçbir duyguyu yaşamayız, başka bir deyişle bizde olmayan hiçbir duyguyu kimse bize hissettiremez. Örneğin suçluluk duygusu bende zaten var olmasa kimse bana kendimi suçlu hissettiremez ama tabi bu başka bir konu.
Duyguyu yaşayıp bitirmek.
Elbette ki kızacağız da, üzüleceğiz de, kırılacağız da belki. Peki, ne olacak? Hissettiğimiz duygu her neyse hayal kırıklığı, öfke, o duygunun içinde takılıp kalmayacağız. Duygumuzu yaşayıp bitireceğiz. Yani duygunun içinden geçeceğiz. Gerekirse dışarı çıkıp olaya, karşımızdaki kişiye ve belki de en önemlisi kendimize dışarıdan bakacağız ve gerçekte neler olduğunu bir de o açıdan göreceğiz.
Kabullenme.
Beklentisiz olmak yanında kabullenmeyi getirir. Yani herkesi, her şeyi olduğu gibi kabul et. Değiştirebileceğin tek şey sensin. Karşındaki kişiyi değiştirebilir misin? Hayır. O, isterse kendisini değiştirebilir. Yaşadığın bir olayı değiştirebilir misin? Hayır. O olaya bakış açını, o olayın sende yarattığı duyguyu değiştirebilirsin. Sadece kendini bilebilirsin, sadece kendine gücün yeter. O zaman kendini, duygunu kabul et ve dönüştür. Kabul etmek değişimin, dönüşümün ilk adımıdır. Peki, kabul etmenin ön şartı nedir? Hooop en başa dönüyoruz; duyguyu fark etmek.
O zaman bir süredir üzerinde çalıştığım “Affetme” üzerine hazırladığım atölye çalışmalarıma beklerim, sevgilerimle
Bir sonraki yazım affetmenin ne olmadığına dair…