top of page

Kendini Doğrulayan Kehanet

Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?

Bedenimiz mi zihnimizi kontrol eder, zihnimiz bedenimizi mi?

Yalnız olduğum için mi yalnız olacağıma inanıyorum, yalnız olduğuma inandığım için mi yalnızım?

Başarısız olduğum için mi başarısızım yoksa başarısız olacağımı düşündüğüm için mi başarısız oldum?

Gerçekten kimse beni anlamadığı için mi kimsenin beni anlamadığını düşünüyorum yoksa öyle düşündüğüm için bana mı öyle geliyor?

İnanın böyle sorular yazmakta hiç zorlanmam, şimdi şu an size bin tane benzer soru yazabilirim, ama gerek var mı, belki var belki yok, neyse…

Bu yazıda değinmek istediğim konu aslında başlıktan da anlaşılacağı üzere “Kendini doğrulayan kehanet”.

İlk olarak Ankara Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimim sırasında karşılaştığım bir kavramdır “kendini doğrulayan kehanet”. Basitçe; insanların yaşadıklarının ve hissettiklerinin kaynağının yine insanın kendi düşünceleri, inançları olduğu anlamına gelir diyebiliriz. Bu aklıma, bildiğimiz araba markası Ford’un kurucusu olan Henry Ford’un çok sevdiğim ve öğrencilerimle her zaman paylaşıp üzerinde tartıştığım bir sözünü getirdi:

“Yapabileceğinize de inansanız yapamayacağınıza da inansanız haklısınız…”

Yani aslında bu “secret” dedikleri o kadar da gizli bir “sır” değil. Tüm zamanlarda bir çok disiplin tarafından bilinen, dillendirilen, üzerinde tartışılan ve kullanılan bir kavram.

Peki “kehanet” kendini nasıl doğruluyor? Şöyle oluyor efendim, buyrun size tarif:

Bir adet tohum yani aklınızdan geçen düşünce ya da  bir yaşantı sonucu ulaştığınız sonuç düşüncesini alın, içerisine bolca duygu katın ve onu güçlü bir inanca, yargıya dönüştürün. Buyurunuz, farkında bile olmadan hayatınızı, davranışlarınızı, duygularınızı, diğer düşüncelerinizi kontrol edecek nur topu gibi bir düşünce kalıbınız oldu. Artık isteseniz de istemeseniz de o kalıbınızı doğrulamak için çabalayıp duracaksınız. Eğer ektiğiniz tohum olumluysa harika, her şey yolunda, keyiften başınız dönebilir, tadını çıkarın. Yok olumsuz bir tohum ise başlangıçta kullandığınız, vay halinize, hayırlı olsun kısır döngüdesiniz. Döne döne başınız dönmeye, aynı şeyleri yaşayıp hissetmekten mideniz bulanmaya başlayabilir dikkat edin.

Somut bir örnek mi istersiniz:

Bir öğrencim matematik dersini anlamadığına öyle inandırmış ki kendisini en basit konuları bile anlamakta, soruları çözmekte zorlanıyordu. Üniversite sınavına hazırlanan bu öğrencim matematik çalışmaya bir türlü başlayamıyor, hep erteliyordu. Hatta birlikte matematik çalıştığı en yakın arkadaşı bile ikna edemiyordu kendisini aslında matematiği ne kadar iyi anladığına (gerçeği bile reddediyor). Bir kaç görüşmeden sonra düşüncesi değişmeye başlayınca bu defa yapabileceğine azda olsa inanarak çalışmaya başladı. Azıcık bir inançla değişimi gördüğünde inancı güçlenmeye başladı ve artık matematik çalışmaktan zevk bile almaya başladı. Bir gün heyecanla yanıma gelip artık matematik çalıştığını bana söylediğinde gözlerindeki mutluluk her şeye değerdi…

Kimsenin onunla ilgilenmediğini, iletişim kurmadığını düşünen birini düşünün şimdi. Bulunduğu ortamlarda muhabbetlere katılmaz, uzak ve soğuk durur dolayısıyla yalnız kalır. Ya da sohbete girmeye çalıştığını var sayalım, bu defa da yine zihninin, yüreğinin derinliklerinde sahip olduğu inanç onu olumsuz etkileyecek ve belki konuşmaları, davranışları üzerine oturmayacak, eğreti duracaktır. Her insanın bilinç dışı mesajları okuma yeteneği olduğundan yine samimi bir şekilde ortama dahil olamayacak, kendisini yalnız hissedecektir. Buyurun kendini doğrulayan kehanete…

Para konusunda olumsuz inançları olan birini ele alalım. Çok küçük yaşlarda okuduğu kitaplarda, izlediği filmlerde (kötü kalpli zengin insanlar, gururlu, erdemli ama fakir insanlar), çevresinden duyduklarında (“para elinin kiridir”, “aman paraya dokundun hemen elini yıka”, “çok para yoldan çıkarır”) paranın hep kötü, ahlaksız ve kirli bir şey olduğuna inanmış olsun. Bu tür güçlü olumsuz inançlara sahip olan birinin kolay ve çok para kazanma olasılığı ne kadardır sizce? İçerisine yüreğini koymadığı, sadece dillendirdiği bir istek gerçek bir istek midir? Para kazanmayı istediğini söylese de gerçekten istiyor mudur? Ve insan inanarak istemediği bir şeyi gerçekleştirir mi? Ve kehanet kendini doğrular…

Aslında bu inançları, yargıları oluşturan bizim egomuzdur, egonun işi yargılar üretmektir ve bunu kendisini yani bizi korumak için yapar. Ne kadar saçma da olsa bir yargı oluşturur ve siz farkında olmasanız da hayatınızı bu yargıya göre düzenler. Babası annesini aldatmış olan bir kız çocuğunun egosu hemen bir yargıya varacaktır, “erkeklere güven olmaz, aldatırlar”. Bu yargıya sahip olan bir kadın bir şekilde kendisini aldatacak erkekleri alacaktır hayatına ve tabi ki inancını daha da güçlendirecektir, “bütün erkekler her zaman aldatır, onlara asla güvenme!”. Buyurun kendini doğrulayan bir kehanet daha…

Kahin olmaya gerek yok, bir şekilde kehanetleriniz kendini doğrular ya da siz kehanetlerinizi doğrularsınız. O yüzden hayatınızda kendini tekrar eden yaşantılara, içinden bir türlü çıkamadığınız durumlara dikkat edin, mutlaka altında kendini doğrulayan bir kehanet vardır.

#yaşamkoçluğu #öğrencikoçluğu #eğitim #beklenti #öğrenme

0 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page